Haziran 19, 2019
1.197 Okunma
Modern İran Sinemasında İran Edebiyatının İzleri'nin peşine düşen Abdulhüseyn Lale İran’da Türk sineması hakkında 7 belgesel çeken bir isim. Hem İran hem de Türk sinemasını yakından takip eden Lale, Türk seyircisinin İran Sinemasını Batı üzerinden tanıdığını dile getiriyor ve iki kültürün ortak yönlerine dikkat çekiyor.
İran Sanat Akademisi öğretim üyesi عبدالحسین لاله (Dr. Abdulhuseyn Lale) ile Modern İran Sinemasında İran Edebiyatının İzleri adlı kitabının rehberliğinde sinema-edebiyat ilişkisini ve kendi hikayesini konuştuk. Söyleşi esnasında Lale'ye eşlik eden ünlü İranlı yönetmen Mücteba Raî'ye de dostu Mecid Mecidî'nin son filmi Allah'ın Elçisi: Hz. Muhammed hakkındaki kanaatlerini sormayı ihmal etmedik.
Sinema maceranız nasıl başladı?
Ben Tahran'da Sinema-Tiyatro Fakültesi'nde okudum. Sinema teorileri ve oyun yazarlığı üzerine çalışıyorum. “Haydar Babaya Selam” isimli müzikal oyunum 7 yıl sahnelendi İran'da. Modern İran Sinemasında İran Edebiyatının İzleri aslında benim Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yaptığım doktora tezimin kitaplaşmış hali. Doktora için geldiğim Türkiye'de Türk sinemasının ve sanatını daha yakından tanıma fırsatı buldum.
İran'da takip ediyor muydunuz?
İran'dayken de takip ediyordum. İran'da Türk sineması hakkında pek çok makale kaleme aldım. Yine Türk sineması hakkında 7 belgesel çektim. Tam şu sıralarda İran'da da Türk sineması üzerine yazdığım yazılardan oluşan bir kitap yayınladım. İran sinemasını Türkiye'de, Türk sinemasını da İran'da tanıtmaya çalışıyorum, misyonum bu.
Neden böyle bir çalışma yaptınız?
İran sinemasının başarısının önemli nedeni edebiyat aslında. Bu hep göz ardı ediliyor. Ben de bu sorunun peşine düştüm ve araştırmaya başladım.
ARKAPLANDAKİ BİRİKİM ÖNEMLİ
Bugüne kadar neden dikkat çekmedi sizce?
Temel sorun İran'ı ve edebiyatını tanımamak. Bunun nedeniyse İran sinemasına sadece Batılı anlamda üretilmiş birtakım teorik kalıplarla bakmak.
Mesela?
Mesela Sîb (Elma) filmi Cannes Film Festivali'nde ödül aldı, Batı medyasında buna dair çıkan yazılar hep siyasi! İran sinemasının arkasındaki tarih ve edebiyat birikimini görmüyorlar.
Neden sizce?
Hep bilmiyorlar, hem de kasıt var tabii.
Türkiye'de bu durum nasıl?
Türkiye de maalesef İran sinemasını Batı'dan öğreniyor. Tabi biz de Türk sinemasını Batı'dan öğreniyoruz. Mesela İran'da Türk sineması hakkında yayınlanan yazılar hep İngilizceden çeviri. Oysa Türk sinemasını araştırmak isteyen İstanbul'a, İran sinemasını araştırmak isteyen Tahran'a gelmeli öyle değil mi? Ama öyle olmuyor, biz Londra'da buluşuyoruz.
Bir İranlının evinde şu 4 kitap muhakkak bulunur derler: “Kur'an, Hafız Divanı, Bostan ve Gülistan ile Şehname” Bu söz hala geçerli mi İran'da?
Eskiden bu kitaplar okunuyordu şimdi sadece evde bulunuyor. İran'da şu anda okuma oranı düşük. Ancak entelektüeller arasında halen okunuyor tabii. Genç insanlar maalesef sadece cep telefonu ve televizyona odaklanmış durumda aynı buradaki gibi! Eskiden İran'da, âşık bir genç Hafız'dan ve Hz. Mevlana'dan şiirler söyleyerek yaşardı aşkını. Mesela benim babam okuma yazma bilmez ama Hafız'dan Mevlana'dan ezbere şiirler okuyabilir.
Tabii bu düşünceyi de etkiliyor, değil mi?
Elbette. İranlı entelektüeller de şiirle yoğun bir şekilde hemhal olmalarından dolayı şiirle düşünmeye başlıyorlar. Tabi bu da hem dünya görüşleri hem de sanat görüşlerini şekillendiriyor. Hayyam, Hafız, Sadi gibi pek çok şairin etkisi var hem de. Mesela Sadi'nin şiirleri nasıl yaşayacağınızı öğretiyor. Hafız sizin görüş açınızı genişletiyor, hakiki aşktan bahsediyor. Mevlana'ya gelirsek o bize merhametle bakmayı öğretiyor, rahmet yüzüyle tanıştırıyor bizi.
MESNEVİ'NİN YAPISI SİNEMA İLE ÖRTÜŞÜYOR
İran sinemasında Mesnevi'nin izlerini görüyor muyuz?
Mevlana'nın bir sinemacı için çok önemli bir özelliği var. Öncelikle yapı açısından kendine ait bir üslubu var onun. Öykünün içine ikinci bir öykü yerleştirmek, o öykünün içinde bir sonuç alarak ikinci öyküyü kapatmak ve asıl öyküyü tamamlamak. Sonunda tıpkı trajediler gibi iniş noktasından sonra sonuca varmak. Bu Hz. Mevlana'ya ait bir yapı ve sinemanın yapısı ile tastamam örtüşüyor.
Şiirlerinde var mı peki?
Sinema görsellik dili diyoruz. Mesela Mesnevî'de ilk mısrada görsellik ikinci mısrada anlam görüyoruz. “Dinle neyden ki, hikaye etmede” diyor. Burada sanki biri oturmuş ney üflüyor. İkinci mısra şöyle: “Ayrılıklardan şikâyet ediyor.” Burada görüntü yok, sadece anlam var. Diğer beyitlerde de aşağı yukarı bunu yakalayabiliriz.
Edebiyattan sinemaya sinemadan sokağa
Dünya edebiyatında da önemli bir yerde duran Kör Baykuş yazarı Sadık Hidayet'in tesiri ne boyutta?
Sadık Hidayet'in oluşturduğu karakterler, mekanlar ve atmosfer hepsi sinemaya yansıdı, bazı öyküleri doğrudan sinemaya aktarıldı mesela. Edebiyattan sinemaya aktarılan bu insanlar sinemadan da mahalle hayatına taşındı. Kabadayılar mesela, iri taneli tespihleri ve mendilleriyle bu mert insanlar zalime karşı mazlumun yanındadır, bunu biz ilk kez Sadık Hidayet'te görüyoruz. Onlar kitaplara, kitaplardan sinemaya, oradan da mahalle hayatına aktarılıyor. O zamana kadar alışılan realistik tarza karşılık gerçeküstü bir tarzı var onun. İran sineması bu özelliğini Sadık Hidayet'ten alıyor. Modern İran romanının kurucusu olmasının dışında folklor araştırmalarının da öncüsü olan Hidayet İran'ın değerlerini çok iyi biliyor.
Anadolu insanıyla Avrupa insanının arasını bulmaya çalışıyor
Türk sinemasında Nuri Bilge Ceylan sineması bir yanda duruyor. Bir yanda da Semih Kaplanoğlu daha çok geleneğe dönüşü temsil ediyor, bu tarafı rahmetli Ahmet Uluçay'ı hatırlatıyor bana. Yeşim Ustaoğlu da Nuri Bilge Ceylan'a yakın. Yine Fatih Akın kendi hayat akışı gereği filmlerinde hep tabir caizse Anadolu insanıyla Avrupa insanının arasını bulmaya çalışıyor. Bir de popüler, gişe yapan filmler var tabii, onlar da olmalı.
İlklerin kadını: Füruğ…
Füruğ Ferruhzad'ın sinemaya katkısı ne düzeyde?
Yönetmenlerden bazıları şiirle o kadar içli dışlı oluyorlar ki, hem yönetmen hem de şair kimliklerini muhafaza edebiliyorlar. İran sinemasında bu tarz “şair sinemacıların” en önemlilerinden biridir Fürûğ Ferruhzâd. Tabi onun İran'ın ilk modern sinemacılarından İbrahim Gülistan ile olan münasebeti de onu sinemaya sevk ediyor bir yandan ve Gülistan'ın görüşleri ve bakış açısı Ferruhzad'ı etkiliyor. Ferruhzad şiirleriyle sömürgeci dayatmalara karşı anti-sömürgeci yeni yerelliği ve evrenselliği koyan, bağımsız ve özgür İran kadınının ve bireyin varoluş mücadelesinde önemli bir rol oynuyor. Ev Siyahtır filmiyle de şiirini sinemayla buluşturan ilk kadın yönetmen oluyor. Ferruhzad. Yine yaptığı belgeselle Ferruhzad İran sineması kurgudan kurtarıp dokümanter sinemayı başlatıyor.
Ünlü İranlı yönetmen Mücteba Raî: Mecidî'nin Hz. Muhammed filminin tam zamanı
TDAEŞ'in oluşturduğu atmosfere bakarsak İslamı -haşa- terörle iç içe bir halde gösteriyorlar. Tam bu dönemde Mecid Mecidi'nin “Alemlere rahmet olarak gönderilen” Peygamber Efendimizin (sav) müstesna kişiliğini ortaya koyan filmi çok önemli. Peygamberimizin bakış açısının dünyaya ilan edilmesinin de tam sırası. Bu film Peygamberimizi doğru bir şekilde anlatan çok güzel bir film. Çağrı'da daha ziyade tarihsel faktörler ön plandaydı. Mecidi'nin yaptığı bire bir tarihin nakli değil. O sanatsal bir bakış açısıyla anlatıyor o Efendimizin hayatını. Ancak her ikisi de ebedî filmlerdir.