Haziran 19, 2019
2.010 Okunma
Uluslararası Vancouver Film Festivali onur konuğu, Altın ve Bakır (2011) filminin yönetmeni Üstad Humayun Esediyan ile röportaj.
Bugün Uluslararası Vancouver Film Festivalinin onur konuklarından olan İranlı yönetmen Humayun Esediyan ile, Tala ve Mes (Altın ve Bakır) adlı filmi hakkında konuştuk.
12 Eylül 2010
Çeviri: yenikaynak.com
Muhabir: Bu güzide hikaye hakkında film çekmeyi nasıl düşündünüz? Sizi ilham eden neydi?
Humayun Esediyan: Bu çok güzel bir soru. Birer sanat eseri oldukları için İran halıları hakkında televizyon belgeselleri çekiyordum. Halılar hakkında iki hikaye hazırladık. Üçüncüsünü hazırlarken birisi gelip bana iki sayfalık bir hikaye sundu ve “bu, hikayenin üçüncü versiyonu olarak uygun mu” diye sordu.
Senaryoyu hızla gözden geçirdim ve sadece halılar hakkında film çekmek için fazla kaliteli olduğunu ve sinema filmi olarak çekmemiz gerektiğini düşündüm. O iki sayfa bize fikir ve ilham verdi. Daha sonra bunu senaryolaştırmak için 9 ay kadar çaba sarf ettik, defalarca tedvin edip düzenlemeler yaptık, zenginleştirdik. Ve şu an gördüğünüz film ortaya çıktı.
Bu iki sayfayı okurken, benim için en önemli şey karı-kocanın karşılaştığı durum oldu. Bunu yansıtmak benim için çok cazip geldi: kriz. Bunu açıklamak zor, çünkü, şiirde olduğu gibi, hiç bir dil % 100 çevrilemez. Her zaman az da olsa çeviride kaybolan bir şeyler oluyor.
Muhabir: Filmin adından biraz bahseder misiniz? Neden “Altın ve Bakır”?
Humayun Esediyan: İnsanlar, örneğin kimya ile, binlerce yıldır, bakır gibi çok değerli olmayan bir şeyi, altın gibi değerli bir şeye dönüştürmek için uğraştı. Göstermek istediğimiz metafor şudur: derin bir bakışla, duygusal bir insan olarak, tekâmül edici hislerle; kendinizi basit bir kişilikten irfan ve rüşt sahibi mühim bir kişiye dönüştürebilirsiniz. Kâmil bir insana.
Paralel budur: metafor. Gerçek anlamda “altın ve bakır”dır bu. İrfan ve tasavvuf açısından ise daha geniş bir anlama sahiptir.
Muhabir: Bu filmi çekmede karşılaştığınız sorunlar oldu mu?
Humayun Esediyan: Bu filmi yapmak benim için çok zor oldu. Evvela; çok zor bir hikayeyi anlatmak durumundaydım. Saniyen; bütçe azlığımızdan dolayı filmi sınırlı alanlarda çekmek zorunda kaldık.. Bu kısıtlamalar yüzünden filmi hayata geçirmek hayli zor oldu..
En önemli zorluk ise; İran milletinin hassas olduğu bir konunun işlenmesiydi. Bu iş ip üzerinde yürümek gibiydi. Dengede tutmak için çok dikkatli olmalıydık. Bazı hususları dile getirmek ancak söylemek istediğini söyleyememiş gibi sınırlamadan. Bu dengeyi sağlamak çok zordu. İnsanlara his ve duyguları aktarmak istedim.
Sadece bu değil; aynı zamanda film için seçilen oyuncuların hepsi meşhur İranlı film yıldızları değildi. Hem molla rolündeki aktör (Behruz Şuibi), hem de MS hastası karısını canlandıran aktris (Nigar Cevahiriyan) için bu film, aldıkları ilk başroldü. Oyuncuların hiçbiri profesyonel değildi. Bu da karşılaştığımız ayrı bir zorluktu.
Ben birçok film ve iki televizyon dizisi yaptım. Ve her film çekişimde tedirgin olur, stres yaparım. Bu film için bile, her sahnede, acaba tam istediğim gibi olacak mı diye endişeliydim.
Filmde, çoğu insanı etkileyen sahne, hasta kadının yemek yapma için uğraştığı an olabilir. Ama oyuncunun zorlandığı yer ve çekilmesi en zor olan sahne bu değildi. Benim için yapımı çok zor olan sahne filmin sonlarındaki bölümdü; Mollanın eşine “seni seviyorum” dediği yer.
Bu sahnenin çekimini neredeyse 20 defa tekrarlamak zorunda kaldık. Çünkü, kadın oyuncunun; sahip olduğu hoşnutluk ve aşk hissini gözlerini kapatarak yansıtmasını ve doğal bir gülümsemenin ortaya çıkmasını istedim. Bu ifadeyi elde etmek hayli zordu. Çekilmesi en zor sahne buydu.
Muhabir: Filmi yaparken veya sonrasında karşılaştığınız umulmadık bir durum oldu mu?
Humayun Esediyan: “Ah, ne yaptım ben?!!” diye düşündüğüm bir şaşırtıcı olay başıma geldi. Çektiğimiz 50 kaset vardı. Bunları laboratuvara verdikten sonra, bazıları kazara tahrip oldu.
Çoğu sahneyi tekrar çekmek zorunda kaldık. Bazılarını ise tekrar çekemedik; bu yüzden ya bu sahneleri filme koyamadık, ya da daha düşük kalitedeki eski çekimleri kullandık.
Muhabir: Bu çok üzücü.
Humayun Esediyan: Başını öne eğip gülümsüyor.
Muhabir: Filmde mizah ile trajedi iç içe ve bu çok başarılı. Bundan bahseder misiniz? Senaryo yazım sürecinden ve bu dengeyi nasıl koruduğunuzdan?
Humayun Esediyan: Yaklaşık iki gün önce Vancouver'da şiddetli yağmur yağıyordu. Bir kadın karşıya geçmek için uğraşıyordu, muşamba örtülü bir bebek arabasını iteleyerek. Bu kadının uğraşısının görüntüsü çok üzücüydü: yağmur ve rüzgara karşı cehd ve gayreti. Yaya geçidinde yanımdan geçerlerken, bebek arabasında iki bebeğin olduğunu ve üçüncü bir çocuğunda bebek arabasının arkasında yürüyüp arabayı iteklediğini fark ettim. Bu tatlı görüntü beni çok güldürdü. Diğer iki bebeği, aslında bu bebeğin taşıması.
Bu hayattır. Hayat bu işte: trajedi ile komedi iç içe. Birbirine paraleller ve gerçekten iyi bir gözlemciyseniz, bunların her zaman ve her seviyede var olduklarını görürsünüz. Sadece iyi bakmanız gerekiyor.
Muhabir: Filminize şu âna kadar verilen tepkiler nasıldı?
Humayun Esediyan: İslami İran'da çok başarılıydı. Özellikle; kendini dini ilimlere adayanlar, muhafazakar kesim ve açık fikirli genç öğrenciler arasında çok tutuldu.
Hoşuma giden şey; filmin toplumun farklı kesimleri tarafından da beğeni ile karşılanması oldu. Şii ve Sünni Müslümanlar, Ermeniler ve hatta ateist kimseler bile çekici bulmuş filmi. Devâsa bir kitleye aşk ve duygu dolu bir mesaj aktardım ki bu benim için büyük bir başarıdır.
Filmin Vancouver'da gösterimi de bu düşüncelerimi tasdik ediyor. Bu mesajı ulaştırmayı başardığımı. Çünkü, çoğu kimse yanımıza gelip bize “filmin uluslararası bir hisse sahip olup herkese hitap ettiğini” söylediler; “sadece belirli bir ülkenin dini değil, insanlığın dilidir bu film”.
Muhabir: Gelecekte başka hangi eserler sunmayı düşünüyorsunuz?
Humayun Esediyan: Gösterimden sonra buradan aceleyle gideceğim. Çünkü, yine duygusal ve insani bir açı sunan başka bir film çekiyorum. Hayatımızda karşılaştığımız sorunları çözmek için aşka olan ihtiyaca dair pozitif bir film olacak. Filmin adı; Ay Yüzünü Öpmek (2012).
Bu filmle seneye tekrar VIFF (Uluslararası Vancouver Film Festivali)ne davet edilmeyi umuyorum.
Muhabir: Biz de öyle. Altın ve Bakır (2011) filmi gibi olacaksa, yine büyük bir başarı elde edecektir.