Haziran 19, 2019
772 Okunma
Türkiye'de düzenlenen İpekyolu Film Festivali'nde ödül sahibi olan İranlı genç yönetmen Leyla Nevruzi, dünyayı şaşırtacak bir film yapmak istediğini söyledi.
Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SETEM) tarafından, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü katkılarıyla organize edilen İpekyolu Film Yarışması, her yıl Türkiye'de düzenlenen festivallerden biridir. Festivalin jüri üyeleri her sene olduğu gibi dünyanın farklı ülkelerinden katılan yüzlerce eserden en iyisini seçiyor.
Bu yıl 6. Uluslararası İpekyolu Film Yarışması'na Türkiye, İran, Çin, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, İtalya, Suriye, Hindistan, Irak, Yunanistan, Afganistan ve Pakistan olmak üzere toplamda 3058 film katıldı. Uluslararası İpekyolu Film Ödülleri kapsamında verilen ödüller sahiplerini buldu ve “En İyi Yönetmen Ödülü”nü alan Leyla Nevruzi’nin “Qara Yol” isimli filmi gösterildi.
Sinema ve edebiyat dünyasına 15 yaşındayken ayak basan Leyla Novruzi şu ana kadar yönetmenlik alanında olağanüstü çalışmalar yapmıştır. 1989’da İran’ın Erdebil kentinde doğan genç sinemacı, şimdi de Tebriz kentinin Traktörsazi takımının belgeselini çekmeye çok kararlı. Başarılı yönetmen Leyla Novruzi, Mehr’e verdiği röportajda çalışmaları hakkında açıklamalarda bulundu.
“Kara Yol” kısa filmi Türkiye’de düzenlenen İpekyolu Film Festivali'ne nasıl katıldı?
– Her yıl dünya çapında çok sayıda film festivali yapılıyor. Türkçe bildiğim için eserlerimi Türkiye ve Azerbaycan’daki film festivallerine gönderme şansım var. İki yıl önce yaptığım belgesel filmin İpekyolu Festivali Özel Jüri Ödülü sahibi olduğunda bu etkinlikle tanıştım. Bunlar festivale tekrar başvurmama neden oldu ve çeşitli ülkelerden katılan 3 bin 50 film arasında benim eserim ödüle layık görüldü.
Bu festivalde tekrar ödüle sahip olacağınızı düşünüyor muydunuz?
– Aslında hayır! Bir keresinde ödül kazandığım için festivalin bana bir ödül daha vereceğini düşünmemiştim.
Filminiz hakkında bizimle bilgi paylaşabilir misiniz? Bu kısa film gerçek bir hikayeye mi dayanıyor?
– Bu film babasını kaybeden Ayda adlı bir genç kızın hikayesini anlatıyor. Ayda babasının cenaze törenine katılmak üzere Tahran'dan memleketi Erdebil'e doğru yola çıkar, fakat yolculuk sırasında babasına çok benzeyen Duman adlı bir adamla tanışır. Bu filmin ana fikrini gerçek bir olaydan almıştım ancak hikayeye hayali unsurlar eklenip tekrar yazıldığında nihai sonuç gerçek hikayeden uzaklaşıyor.
İran ile Türkiye’nin ortak ürünü olan bir film yapmak ister misiniz?
– Benim ilk tercihim doğup büyüdüğüm ve köklerine aşina olduğum yerlerle ilgili film yapmaktır. Türkiye kendi sinemacılarına sahip. Tıpkı İran’daki Meşhed, Tahran ve Şiraz kentlerinin kendine özgü yönetmenlere sahip olduğu gibi. Dolayısıyla coğrafi, kültürel ve tarihi özelliklerini iyi bildiğim Erdebil ve çevresindeki şehirler üzerinde çalışmayı tercih ederim. Ancak en azından Azerbaycan ve Türk sinemasında bazı insanlarla tanıştığımdan dolayı aynı zamanda hocalarımın sayesinde filmlerimi İran dışında gösterme şansım oldu. Gelecekte de eserlerimin diğer ülkelerde gösterilmesini umuyorum.
Elbette ki, eserlerim birkaç festivalde gösterildi. Bana göre ortak yapımı film projesi İranlı ve Türk yönetmenlerini bir araya getirme konusunda iyi bir fırsat oluşturabilir. Sinema, birbirlerini yakından tanımak ve yaşamın sadece çevremizdeki coğrafya ile sınırlı olmadığını bilmek için bir köprüdür.
İran ve Türk sinemasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Türkler İran sinemasına büyük rağbet gösteriyorlar. Hatta bazen normal insanlarla konuştuğum zaman birçok İranlı yönetmenin ismini bile duyuyorum. Bu konuda onların bilgilerinin çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Belki de ciddi olmaları için bir sebep bu. Türkler işlerinde çok ciddi ve titizler. Türk, Arap, Afrikalı ve diğer arkadaşlarımla konuştuğumda Abbas Kiyarüstemi’nin adını dile getiriyorlar, böylece onun filmlerinin çoğunu gördüklerini anlıyorum. Tıpkı İran'da Türkiye hakkında konuştuğumuzda, çoğu Nuri Ceylan Bilge’yi hatırladığı gibi. Bu isimler iki ülkedeki sinema sanatının direği. İkisinde de şiir ve fotoğrafçılık sanatı parlıyor. Bunların bir başka özelliği de diğer ülkelerle yaptıkları ortak sinema projeleridir.
Tebriz’in Traktörsazi takımı hakkında belgesel film çekmek istediğinizi söylemiştiniz. Bununla ilgili daha fazla bilgi verebilir misiniz?
– İlk başta bu gerçek bir karar değildi! Basına verdiğim röportajda bunun bir hayal olduğunu belirttim, uzun bir süre birisinin neden Traktörsazi futbol kulübü hakkında film yapmadığı sorusu aklımdan geçiyordu. Öte yandan, Traktörsazi taraftarlarının inanılmaz coşkusunu futbolsever olmasa bile bir kez gören kişinin yakından izleyeceğini iyi biliyordum.
Sinema dalı açısından da yönetmen olarak ekibin görüntülerini çekmek bana büyük bir güç sağlıyor. Röportajım taraftarların büyük ilgisini çektiği için hayalim bir karar haline geldi. Bu belgeseli taraftarların yardımı ile çekmeye kararlıyım. Hatta masraflarını kendi cebimden ödemeye hazırım!
Yönetmenlik hayatınızda en önemli amacınız nedir?
– Yaptığım her alanda gerek filmlerimde olsun gerekse de öykülerimde ilk önce kendimi şaşırtacak bir şeyler yaratmak isityorum, ardından izleyiciyi şaşırtmak! Belki de daha yolun başında olduğum için bunları söylemek çok erken olabilir, ama bir gün dünyayı çok şaşırtacak bir film yapmayı umuyorum! Diğer yandan da, dünyanın her noktasında bütün insanların aynı dilde konuşmasını hayal ederdim. Çünkü insanların dil farklılığından dolayı birbirine nasıl girip kin oluşturduğuna tanık oluyoruz. Bu hayalimin sözle dünyamızda gerçekleşeceğini sanmıyorum. Bana göre sinema sanatı ise dünyadaki tüm insanların anladığı bir dil.
Sinema dalında çalışırken İran veya Türkiye'deki hangi yönetmenleri örnek aldınız?
– Birinin ismini veremem çünkü kimsenin eserlerinden örnek almadım. Ama gördüğüm her iyi filmden etkilendim, temel olarak herhangi bir güzel sanat yapıtının, herhangi bir insan üzerinde etkisi vardır, bunun için çevremiz sanatla dolmalı.
Röportaj: Azar MAHDAVAN
Çeviri: Muhammed BURHAN
Mehr Haber Ajansı